Gelişen teknoloji hayatımıza birçok değişiklik getirdi. İnternet kullanımının mobil olarak hayatımıza girmesiyle birlikte birçok olgu yeni anlam kazandı. Bu değişiklikler sosyal hayatımızı ve sosyal kişiliğimizi değiştirmeye başladı. İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte ( WEB 1-WEB 2 – WEB 3 – WEB 4) olarak adlandırılan internet çağları sosyal medyayı görünür kıldı ve insanlar sosyal medya ile yeni bir kişilik kazandı.
Yazıda Neler Var?
WEB 2 ile hayatımıza giren sosyal medya birçok değişikliği beraberinde getirirken bazı kavramları görünür kıldı. Mahremiyet kavramı, internet hayatımıza girmeden önce farklı bir anlama sahipken internet hayatımıza girdikten sonra kendini sosyal medya ile dönüştürdü.
Kişi Açısından Mahremiyet
Mahremiyet kavramı Türk Dil Kurumuna (TDK) göre ‘gizli olma durumu, gizlilik, söylenmeyen’ olarak tanımlanmaktadır. Fakat mahremiyetin tam bir tanımı yapılamamaktadır. Çünkü mahremiyet, kişiden kişiye, kültürden kültüre, toplumdan topluma değişiklik göstermektedir. 1980 yılında Amerikalı yargıç Brandeis, mahremiyet kavramı üzerine bir tanımlama yapmıştır.
Bu tanımlama: ‘Yalnız bırakılma hakkı: hakların en kapsamlısı ve özgür insanlar tarafından en çok değer verilen hak’ şeklindedir. Yıllar geçmesine rağmen mahremiyet kavramı üzerinde çalışan Westin, Altman ve Petronio’nun kuramları günümüzde hala geçerlilik göstermektedir.
Bu kuramcılara göre mahremiyetin toplumsallaşma ile ilgili olduğu ve kişinin kendisi ile ne kadar enformasyon paylaşıp paylaşmadığı önem taşımaktadır. Mahremiyet kavramını iletişim ile bağdaştırılmış ve iletişim araçları ile gerçekleştiğini öne sürmüşlerdir. Kitle iletişim araçlarının hayatımıza girmesi ve sosyal medyanın görünür ve kullanılabilir hala gelmesi ile mahremiyet kavramı yeni bir boyuta geçmiştir. Çünkü insanlar sosyal medya aracılığı ile kendilerine ‘var olmayan’ bir kimlik yaratabilir hale gelmişlerdir.
Bu durum ne kadar mahremiyet kavramını ilgilendirse de insanları daha çok psikolojik olarak dönüştürmüştür. Kitle iletişim araçlarının kullanılmaya başlanmadığı dönemlerde insanlar, enformasyon paylaşımı için kamusal alanda bulunmak zorundaydı.
Çünkü kendi fikirlerini ve kendi benliklerini kamusal alanda insanlara aktarabiliyorlardı. Sosyal medyanın gelmesiyle birlikte bu durum değişti. Artık insanlar sosyal medya ile kendi internet sayfalarında ‘var olmayan’ benlikleri yansıtabiliyorlar.
Kamusal alanda var olan benlikler sosyal medya ile sosyal mecralara taşındı. İnsanlar, kendi özel hayatlarını sosyal medya ile insanlara yansıtıyor. Toplumsallaşma artık sosyal medya üzerinden gerçekleşiyor. İnsanlar ‘var olmayanı’ göstermeye çalıştıkça psikolojik dönüşümler meydana geliyor. Kişi önce çevresine sonra ise kendisine yabancılaşıyor.
Kendine yabancılaşan birey ise kendini sadece sosyal medyada var edebiliyor. Gelişen teknoloji ile hayatımıza giren, sosyal medya ve sosyal medyanın var olmasıyla kendi anlamını genişleten mahremiyet kavramı günümüzde birçok alanda görülmektedir. Örneğin: Artık insanlar sosyal medyada var oldukları benlikleri ile gerçek hayattaki benlikleri yüzünden kamusal alanlarda sorun yaşayabiliyor. Sosyal medyada paylaşılan herhangi bir şey mahkeme salonlarında delil olarak gösterilebiliyor. Hatta sosyal mecrada paylaşılan resimler evlilikleri dahi bitirebiliyor.
Devlet açısından sosyal medya ve mahremiyet
Devlet, toplumun bekası için toplumu denetleyici ve koruyucu bir görevi üstlenmektedir. Bu yüzden sosyal medyada paylaşılan hakaret içerikli mesajları ve başkalarının mahremiyetini açığa çıkacak nitelikteki herhangi bir içeriği yayından kaldırır. Fakat bu durum madalyonun görünür yüzüdür. Çünkü devletin amacı her ne kadar toplumu denetlemek olsa bile asıl amacı topluma kendi fikirlerini benimsetmek ve toplum üzerinde hegemonya oluşturmaktır.
Sonuç Olarak Örneklendirirsek
Gelişen teknoloji ile mahremiyet kavramı yeni bir boyut kazandı. Kişiden kişiye değişen mahremiyet kavramı dönüşerek ortadan kalkıyor. Kişiler artık yatak odalarından dahi görüntüleri sosyal medya aracılığı ile herkese gösterebiliyor. Bu durum mahremiyeti ortadan kaldırıyor. İnsanlarda psikolojik sorunlar oluşturabiliyor. Benlik kavramını yitirip ayna kavramına dönüşüyor. Kişi sadece kendini sosyal medyası ile var edebiliyor. Sosyal medyada var olabildiği kadar gerçek hayatında var olabiliyor.
Black Mirror 3. Bölümden Özetle;
Bölümde güvenlik adı altında insanların tüm yaşantılarını yani mahremiyetlerini denetim altında tutuyorlar. Yaşanan her şey apaçık ortada olmak zorunda. Bu nedenle burada devletin baskı aygıtlarını görünür kılınıyor. Her şey görevliler istendiği anda gösterilmek zorunda. Bir noktada güvenliği sağlasa da (cinayet, tecavüz gibi suçları ortadan kaldırsa da) kişilerde kişilik bozukluğu ortaya çıkıyor. İnsanların birbirlerine olan güvenlerini sıfırlıyor. Evliliklerde daha büyük sıkıntılar oluyor. Yalan söylemek ortadan kalkıyor. Bu durumu şuan kullanılan sosyal medya ile özdeşleştirebiliriz. Göz çipi kullanmak statü haline gelmiş ve kullanmayanlar, kullananlar tarafından toplumdan dışlanıyor. Çip kullanan insanlar, geçmiş anılarını istedikleri gibi izleyebiliyorlar, acı veren olayları ise yine istedikleri gibi ortadan kaldırıyor. İnsanlar kullanılan çip yüzünden kendilerine yabancılaşıyorlar ve bu yabancılaşmanın farkına dahi varmıyorlar. Teknoloji bu tarz durumlarda insanın mahremiyetini ortadan kaldırıyor. Mahremiyet, anlamı kişiden kişiye değişse bile insanların mahremiyet adı verdiği kavramı tamamıyla ortadan kaldırıyor.
Gelişen Dünya’da yeni kimlik
Teknolojinin ve internetin gelişip sosyal ağların var olmasıyla birlikte bireyler, kendi kişiliklerini yeniden inşa etmeye başladı. Durum böyle olunca ortaya yeni kavramlar çıktı. Siber net, simülasyon, siber mekan ve simülakr gibi kavramlar görünür hale geldi.
Kişilik
İnternet hayatımıza girmeden önce insanlar sosyalleşmek ve benliklerini kanıtlayabilmek adına kamusal alanlarda bulunmak zorundaydı. Sosyal medyanın gelişi ile bu durum değişti. Çünkü insanlar artık sosyal mecralarda kendi benliklerinin dışarısına çıkıp ‘var olmayanı’ var gibi gösterebiliyorlar.
- Bilgisayarların internet aracılığı ile iletişimde kullanılması
- Bilgisayar oyunları
- Akıllı telefonlar ve teknolojik ürünlerin toplumda köklü değişikliklere neden olması
Bu olaylar insanların kişiliğinin değişiminde ve yeni kavramların ortaya çıkmasında önemli rol oynamaktadır. Sonuç olarak kitle iletişim araçları ile insanlar gerçeklikten kopup sanalın içerisinde kaybolmuştur. Bu durumu fark eden ve kafa yoran kişi Jean Baoudrillard’dır. 1970’li yıllarda gelişen teknolojinin altına giren modern dünya, politikanın ve kültürün tamamen değiştiğini söyler. Tüm bunları açıklamak için ise simülasyon kavramı ortaya çıkarmıştır. Sonraları ise simülasyon kavramı simülasyon kuramına dönüşmüştür. Simülasyon gerçeğin ya da hakikatin gerçekten yoksun bir şekilde yeniden üretilmesini simgeler. Simülasyon ile bireyler dört evreden geçerler. Bu evrelerde imgeler ve sözcükler mevcut.
- Bireyler olaylara ilk evrede komik olduğu için gülerler
- İkinci evrede ise başka amaçlar ile gülüyorlar
- Ve 4. Evrede ise hiper gerçekliğe yani simülasyona geçiş yapıyorlar. Artık bu evreden sonra olaylara komik olduğu için değil, gülmüş olmak için gülüyorlar. Bu gülme eylemini kendilerini topluma kabullendirmek için yapıyorlar.
Simülakr kavramı (yani mış gibi yapmak) sosyal medyanın var oluşu ile görünür hale geldi. İnsanlar, sosyal medyada sadece mutlu olduğu anıları paylaşıyor hatta mutlu olmasalar bile mutlularmış gibi gözüküyorlar. Siber net – siber netik kavramlarını ise kısaca bilgisayar kontrollü şeklinde açıklayabiliriz. Siber mekanı ise bilgisayar kontrollü bir uygulamada vs bulunan ‘ağ mekanı’ olarak tanımlayabiliriz. Fiziksel zaman ve mekanı ortadan kaldırıyor
Başka Bir Örnekle
Tüm bunlarla ile birlikte insanlık kendine yabancılaşıyor. Şeyleşme kavramı görünür kılınıyor. Yabancılaşan ve artık hiçbir değeri ve mahremiyeti kalmayan birey kendini ütopyasında yaşıyormuş gibi gösterse de iç dünyasında distopyasında boğuluyor. Birey artık kendini sosyal medyasında var olabildiği kadar var sayıyor. Sosyal medya, toplumda statü değerinde. İnsanlar mutluymuş gibi, eğleniyormuş gibi yapıyor. Bu durum insanlara yaşamak istedikleri bir dünyada yaşatsa bile kendi iç dünyalarında durum böyle olmuyor ve kişilik bozuklukları ortaya çıkarıyor.
Black Mirror 3. Sezon 1. bölüm özeti:
Bu bölümü Marks’ın ‘Yabancılaşma’ kuramı ile özdeşleştirip inceleyebiliriz.
- Toplumdan uzaklaşan ve sosyal medyayı aktif olarak kullanan birey, kendini sosyal medyada var edebildiği kadar var olabiliyor.
- Kendini orada sahip olduğu takipçi kadar saygın görüyor ve yine orada sahip olduğu takipçi kadar mutlu hissedebiliyor.
- Birey kendini sosyal medyada var olduğu kimliği dışındaki gerçek kimliğini reddediyor ve oradaki kimliği dışında kendini herhangi bir şey ile bağdaşlaştıramıyor.
- Kamusal alandaki sosyal çevresi ile sosyal medyada sahip olduğu arkadaş çevresi ile rekabet içerisinde oluyor. Buradaki arkadaşlık sahte bir arkadaşlığa dönüşüyor.
- Artık birey kendini kendine de yabancılaşıyor ve kendini sadece ‘var olmayan’ ve ‘mış gibi’ üzerinden tanımlayabiliyor.
Bu bölümde aile kavramının var olmadığı sanal mekanda kendini gösteren bireyler mevcut. Teknolojinin getirdiği şeffaflık derinlik getirmesi gerekirken yüzeyselliği getiriyor. Şuan sınıf ayrımı para üzerinden yapılıyorken bu bölümde insanların sahip olduğu puanlar üzerinden yapılıyor. Mış gibi yapan insanlar bir yerden sonra psikolojik rahatsızlıklar yaşıyor ve kimlik bunalımında kendilerini kaybediyorlar.